Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun, Salât ve selam O’nun Rasûlüne, âline, ashabına ve onlara güzelce tabi olanlara olsun. Asıl konumuza gelince;
Ramazan ayı, insanların hidayet bulmaları için kendisinde Kur’ân’ın indiği mübarek bir aydır. “Kendisinde Kur’ân inen Ramazan ayı insanlar için bir hidayet ve Allah’tan bir belgedir. Her kim Ramazan ayına yetişirse oruç tutsun” (Bakara/185).
Yüce Allah, önceki ümmetlere namazı farz kıldığı gibi, orucu da farz kılmıştır. Yine onlara orucu farz kıldığı gibi bize de Ramazan ayında orucu farz kılmıştır: “Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız” (Bakara/183).
Ramazan orucu, Hicret’in ikinci senesinde, Şaban ayı*nın kalan son ikinci gecesi olan Pazartesi gecesinde farz kılınmıştır.
Arapça da “Ramdâ” kelimesi, güneşten yanmış toprak anlamına gelir. Ramazan orucu da genellikle aşırı sıcakta tutulduğu ve boğazları kurutup harareti artırdığı için bu ismi almıştır. İşte çekilen bunca zahmet ve meşakkatten dolayı oruç çok önemli ve faziletlidir.
Ramazan Orucunun Fazileti
·Ebû Hureyre şöyle dedi: Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem:
“Âdemoğlunun her ameli katlanır. Bir iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah, “Yalnız oruç müstesna, Çünkü o, benimdir, onun mükâfaatını verecek olan da benim. Kulum şehvetiyle yemeğini benim için terk etti” buyurmuştur. Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri iftar zamanındaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Emîn olun oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir” buyurdu.
·Oruç tutanlar, Reyyân kapısından girecektir. Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennette ‘Reyyân’ denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer; ondan oruç tutanlardan başka hiç kimse girmez. (Kıyamet gününde ‘Oruç tutanlar nerede?’ denilir. Oruç tutanlar kalkarlar ve o kapıdan girerler. Onlardan başka hiçbir kimse bura*dan girmez. Onlar girdiği zaman kapı kapatılır, artık bu kapıdan hiçbir kimse girmez.” (Buhârî)
·Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ramazan geldi mi cennet kapıları açılır; cehennem kapıları kapa*nır ve şeytanlar bukağılanır.” (Muslim)
·Şehveti keser. Abdurrahman b. Yezid’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Yanımızda Alkame, Esved ve birkaç kişi olduğu halde Abdullah’ın yanına girdik. O bize bir hadis anlattı. Bu hadisi sadece benim için anlattığını anladım, aralarında en genç olanı ben idim. Hadis şöyle idi. Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ey gençler topluluğu, evlenmeye gücü yeteniniz mutlaka evlensin çünkü evlenmek gözü haramdan sakındırır, iffeti korur.” (Nesâî)
·Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruç bir kalkandır.” (Muslim)
·Oruçlu kimse ateşten uzaklaştırılır. Ebu Hureyre’den rivâyete göre, Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah o bir günlük oruca karşılık o kimsenin yüzünü yetmiş yıl ateşten uzaklaştırır.” (Nesâî)
·Melekler oruçluya dua ederler. Tirmizî’nin rivayet ettiğine göre Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem Ümmü Umare’nin evine geldi o da ona yemek ikram etti. Rasûlullah’da Sallallahu ‘aleyhi ve sellem ona “Sende ye” buyurdu. Ümmü Umare; “Ben oruçluyum” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruçlunun yanında yemek yendiği zaman onlar yemeği bırakıncaya kadar veya doyuncaya kadar melekler oruçlu için dua ve istiğfar ederler.” (Hasen-sahihtir)
·Oruç, kıyamet gününde sahibine şefaat eder. Abdullah b. Ömer’den gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruç ve Kur’ân, kıyamet günü kula şefaat ederler. Oruç şöyle der: ‘Ey Rabbim, gündüz bu kulu yemekten ve şehvetten men ettim. Ona şefaat etmeme izin ver.’ Kur’*ân da şöyle der: “Bu kulunu gece uykudan men ettim. Ona şefaat etmeme bana izin ver.’ Böylece her ikisi de şefaat ederler.” (Ahmed)
·Nasıl ki Ramazan orucunun diğer oruçlara üstünlüğü varsa, Ramazan da yapılan umrenin diğer aylarda yapılan umrelere üstünlüğü vardır: “İbn Abbas’tan rivâyete göre, Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve selem, Ensar’dan bir kadına şöyle buyurdu: “Ramazan ayı geldiğinde umre yap, o ayda yapılan umrenin sevabı hacca eşittir.” (Nesâî)
Bilerek tutulmayan veya sebepsiz yere bozulan Ramazan orucunun yerini, diğer tutulan oruçlar doldurmaz. Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse, Allah’ın tanıdığı bir ruhsat olmadan, ramazanda bir gün orucunu bozarsa, bütün ömrün orucu o günün yerini tutmaz.” (Ebû Dâvud)
Ramazan orucunu sünnet’e uygun geçirmek için sünnet’te belirtilen âdâb’a uymak gerekir. Allah Rasûlünün Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, Ramazan öncesi, Ramazan ayı, Ramazan sonrası hakkında hem emirleri hem de yasakları bulunmaktadır. Şimdi, Ramazan’a hazırlanırken yapılması gerekenleri belirtelim:
Ramazan’a Hazırlanırken
Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, Ramazan’a dinç çıkabilmek için Şabân ayının ikinci yarısında oruç tutmamayı tavsiye etmiştir: Şöyle buyurdu: “Şaban ayının ikinci yarısında oruç tutmayın.” (Tirmizî)
“Şek günü”nde de oruç tutmayı yasaklamıştır. Şöyle buyurdu: “Ramazan ayı gelmeden onu oruçla karşılamayınız. Fakat daha önce alışık olduğu orucu tutanlar var da o güne denk gelmişse o başka.” (Nesâî)
“Bir veya iki gün oruçla Ramazan’ın önüne geçmeyin. Ancak bir adam (âdet edindiği) bir orucu tutuyorsa onu tutsun.” (Muslim)
Ramazan’a Giriş ve Ramazan Ayı Âdâb’ı
Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, hilâl görüldüğünde oruç tutmayı; görülmediğinde ise Şabân ayını otuza tamamlamayı emretmiştir. Şöyle buyurdu: “Bir ay, yirmi dokuz gecedir. Hilâli görmedikçe oruç tut*mayınız. Eğer hilâl size karşı bulutla örtülürse, Şabân’ın sayısını otuz güne tamamlayınız.” (Buhârî)
Ramazan ayına girildiği bilindikten sonra artık Allah Rasûlünün Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, orucu tutma konusunda ki âdâb, sünnet ve kurallarına uymak gerekir. Zira hidayet ayı olan Ramazan’ı tam anlamıyla hayırla geçirmek ancak O’na uymakla gerçekleşir.
Nebi Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, mübarek sahur’a kalkmayı emretmiştir. Enes şöyle dedi: Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem: “Sahur yemeğine kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır” buyurdu. (Muslim)
Müslümanlarla Ehl-i Kitâb arasında ibadetlerde, giyim kuşam ve muamelat da fark olduğu gibi oruçta da farklılık vardır ve buna dikkat edilmesi gerekir. Amr b. As şöyle dedi: Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bizim orucumuzla ehl-i Kitab’ın orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir.” (Nesâî)
Sahur’u geciktirmek ve iftar’da acele etmek sünnettir. Bu da ehl-i kitâb’a muhalefet türündendir. Ebu Atiyye’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Âişe’ye: “Aramızda iki adam var, onlardan biri iftarda acele edip sahuru geciktiriyor. Diğeri ise iftarı geciktirip sahuru acele erkenden yapıyor” dedim. Âişe: “Hangisi iftarı acele edip sahuru geciktiriyor?” diye sordu. Ben de: “Abdullah b. Mes’ûd” dedim. O da: “Rasûlullah’da Sallallahu ‘aleyhi ve sellem aynen öyle yapardı” dedi. (Nesâî)
Sahur yemeği yerken ezan okunursa ve kişinin elinde yiyecek veya içecek varsa onu yer. Ebû Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Nebi Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Biriniz, kap elinde iken ezanı işitirse, ihtiyâcını giderinceye kadar, onu bırakmasın.”(Ebû Dâvud)
Oruçlu kimsenin dikkat etmesi gereken bazı uyarılar ve takip etmesi icap eden bazı sünnetler vardır.
Oruçlu kimse, yalan, gıybet, iftira ve nemime vs. günahları terk etmelidir. Zira günahlar, orucun sevabını azaltır, hatta yok eder. Nebi Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah’ın hiçbir ihtiyâcı yoktur.” (Buhârî)
Oruçlu günah işlemeyeceği gibi, günaha alet de olmamalıdır. Resûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem: “Biriniz bir gün oruçlu olarak sabahlarsa kötü söz söylemesin ve cahillik etmesin. Şayet biri kendisine söver yahut kendisiyle dövüşürse: “Ben oruçluyum, ben oruçluyum” desin” buyurdu.” (Muslim)
Oruçlu, orucunun sevabını artırmak için günahlardan sakınmakla birlikte sâlih amelleri de çoğaltmalıdır. İbn Abbas’ın rivayet ettiğine göre, “Rasûlullah insanların en cömerti idi. Ramazan da Ceb*râil ile görüştüğü zaman daha cömert olurdu. Ramazan da Cebrâil ile her gece karşılaşır, ona Kur’ân’ı okurdu. Rasûlullah süratli esen rüzgârdan daha fazla hayra koşardı.” (Buhârî)
Oruçlu kimse, diğer oruçluların sevabının aynısını almak için de yemek vermelidir. Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî’den rivâyete göre, Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim bir oruçluya iftar yemeği verirse -oruçlunun sevâbından bir şey eksiltmeksizin- kendisine onun sevâbı kadar sevap vardır.” (Tirmizî)
İftâr âdâbına gelince; bu konuda Allah Rasûlünün Sallallahu ‘aleyhi ve sellem âdâbı az önce geçmişti. O, sahuru geciktirir ve iftâr da acele ederdi.
Sahur da ehl-i kitâb’a muhalefet etmek emrolunduğu gibi iftârda da onlara muhalefet etmek emredilmiştir.Ebû Hureyre’den, Rasûlullah’ın Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Müslümanlar iftarda acele ettikleri müddetçe din üstün olmaya devam eder. Çünkü Yahudiler ve Hıristiyanlar iftarı gecikti*rirler.” (Ebû Dâvud)
Sehl b. Sa’d’den şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem: “İnsanlar, vakti girince iftar etmeye acele davrandıkları müddetçe dâima hayırla beraberdirler” buyurdu. (Buhârî)
Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, iftarda orucu hurma ile açmayı tavsiye etmiştir. Selmân b. Amir’den şöyle rivayet edilmiştir: “Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem: “Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman hurma ile, hurma bula*mazsa su ile iftar etsin. Çünkü su temizleyicidir.” (Ebû Dâvud)
İftarda Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Susuzluk gitti, damarlar nemlendi ve inşaallah ecir hâsıl oldu.” (Ebû Dâvud)
Kadir Gecesi
Nasıl ki Ramazan da Kur’an indiği için bu ayın, diğer aylara üstünlüğü varsa; yine Ramazan ayı geceleri arasında kadir gecesinin diğer gecelere nazaran üstünlüğü vardır. Zira Kur’ân, bu gecede inmiştir. Bu geceyi yüce Allah şöyle nitelendirmektedir: “Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir o.” (Kadir sûresi)
Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, kadir gecesini ibadetle geçirmiş ve ibadetle geçirmeyi tavsiye etmiştir. Ebû Hureyre’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim gerçekten inanarak ve sevâbını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutar gecesini de ibadetle geçirirse geçmiş günahları affedilir. Her kim de inanarak ve sevâbını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî)
Kadir gecesinin hangi gece olduğu bilinmediği için de o geceyi araştırmayı ve onu kaçırmamayı öğütlemiştir. Zira bu gece, bin aya bedeldir. Bu geceyi değerlendirebilen kimsenin günahları bağışlanacaktır. Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, kadir gecesinin Ramazan ayının son on gecesinde aranılmasını emretmiştir. Şöyle buyurdu: “(Kadir Gecesi hakkındaki) rüyalarımızın son on gün içinde olduğunu görüyorum. Binâenaleyh siz onu bu on günün tekli gecelerinde arayın” buyurdu. (Muslim)
İ’tikâf
Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, kadir gecesini değerlendirebilmek için Ramazan ayının son on gününü mescide i’tikafta geçirmiş ve sahabelere de bunu tavsiye etmiştir.
Âişe’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah, Ramazan’ın son on gününde i’tikâf edeceği yere çekilir ve ‘Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde araştırın’” derdi. (Müslim)
İ’tikâf, erkeklere has olan bir ibadet değildir. Zira mü’minlerin anneleri de mescidde kendi özel çadırlarında i’tikâf’a girerlerdi. Âişe’den rivayet edildiğine göre, “Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, Allah ruhunu kabzedinceye kadar, Ramazanın son on gününde itikâfta bulunmuştur. Ondan sonra da hanımları itikâfta bulundular.” (Ebû Dâvud)
İ’tikâf da olan kimsenin meşru’ bir sebep olmadan mescidin dışına çıkması câiz değildir. Böyle yaptığı takdirde de i’tikâf’ı bozulur. Âişe’den şöyle rivayet edildi: “Rasulullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, i’tikafta olduğu zaman başını bana doğru uzatır, ben de saçını tarardım. O, eve ancak tabii bir ihtiyacı için girerdi.” (Ebû Dâvud)
Terâvih Namazı
Ramazan ayı, bütünüyle ibadet, infak ve hayır ayıdır. Müslümanların gündüz ibadetleri oruç, gece ibadetleri de namazdır. Ramazan’ın her an’ı ibadetle geçirilmektedir. Böylece tam anlamıyla bir ibadet ayı olmaktadır. Ramazan’a özel gece ibadetlerinden biri de terâvih namazlarıdır.
Allah Rasûlünün Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, Ebu Bekir’in ve Ömer’in –halifeliğinin ilk- dönemlerinde terâvih namazı sekiz rek’at olarak kılınıyordu. Ömer döneminde ise yirmi rek’at olarak Ubeyy b. Ka’b’ın imamlığında cemaatle kılınmaya başlanmıştır. Her ne kadar Rasûlullah döneminde cemaatle birkaç gece kılınmış olsa da Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, Müslümanlara farz kılınmasından korktuğundan bunu terk etmiştir. Ama vahiy kesildikten sonra böyle bir şey söz konusu olmadığından yine eskisi gibi cemaatle kılınmaya başlanmıştır.
Esâsen Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye’nin dediği gibi, terâvih namazının belirli bir rek’at sayısı yoktur. Dileyen rek’at sayısını artırıp kıraati azaltabilir. Dileyen de kıraati uzatıp rek’at sayılarını azaltabilir. Zira Selef’de öyle yapardı. Selef’den bazıları dört; bazıları otuz altı, bazıları yirmi vs. rek’at terâvih kılmışlardır. Dört rek’at kılanlar, kıraatlerini uzun tuttular. Otuz altı rek’at kılanlar da kıraatlerini hafif tuttular.
Terâvih namazları, günahlara keffârettir. Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Kim Ramazan ayının gecelerini Allah’a iman ederek karşılığını da ondan bekleyerek ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır. Kim de kadir gecesini Allah’a iman ederek karşılığını da ondan bekleyerek ibadetle değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî)
Fıtır Sadakası
Ramazan Ay’ı, sadece bedeni ibadetlerden oluşmaz. Ayrıca mali ibadetlerde vardır. Bu ay, iki ibadet türünü de kapsar. Nasıl ki oruç, beden temizliğini; namaz da, ruh temizliğini sağlıyorsa fıtır sadakası da mal temizliğini sağlar. Müslüman birey ve toplum, bu ayda günahlarından ve kirlerinden temizlenir. Böylece bayram’ı hak edecek hâle gelir. Müslüman, oruç tutarak fakir kimselerin halini ve durumunu teorik ve kendi üzerinde pratik olarak iyice kavradıktan sonra, bu defa da sadaka vermekle bireysel faydayı, toplumsal bir faydaya çeviriyor. Oruç, sadaka verme bilincini doğurur. Kişi, empati yoluyla kardeşlerinin durumunu anlayınca, onlara yardım edilmesi gerektiğinin de farkına varır. Böylece Ramazan ayı, hem unutulmuş olan Allah’ın haklarını, hem de önemsenmeyen kul haklarını yerine getirme ay’ı haline gelir.
İşte fıtır sadakası da kul haklarından biridir. Fıtır sadakası veremeyecek kadar fakir olan hariç her müslümanın, fıtır sadakası verme yükümlülüğü vardır. Her ne kadar Hanefi mezhebine göre, zekât gibi sadece nisâb miktarı mala sahip olan kimselerin fıtır sadakası vermesi gerekse de; doğru olan görüşe göre fıtır sadakasında, nisab miktarı mala sahip olmak şart değildir. Bununla birlikte Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, fitre’nin erzak çeşitlerinden –bir sa’ olarak- verilmesini emrederdi. Sahabe de böyle yapardı. Onun için fitre, para olarak verilemez. Aynı zamanda fitrenin, bayram namazından önce verilmesi gerekir. Bayram namazından sonra verildiği takdirde bu, fitre değil; sadakalardan bir sadaka yerine geçer.
İbn Ömer şöyle demiştir: “Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem fıtr sadakasını müslümânlardan köle, hür, erkek, kadın, küçük, büyük üzerine hur*madan bir sâ’ yâhud arpadan bir sâ’ olarak farz kıldı ve bu sadakanın, insanların bayram namazına çıkmasından önce verilmesini emretti.” (Buhârî)
İbn Abbâs şöyle dedi: “Resûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, fıtır sadakasını oruçluyu faydasız ve müstehcen söz ve fiillerden temizleyici, fakirlere de yiyecek olmak üzere farz kıldı. Kim onu bayram namazından önce verirse, o kabul olunmuş bir zekâttır. Kim de onu bayram namazından sonra verirse, o sadakalardan bir sadakadır.” (Ebû Dâvud)
Ebû Sa’îd el-Hudrî’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, aramızda iken fıtır sadakasını buğdaydan bir sa’, arpadan bir sa’, hurma ve kuru üzümden de yine bir sa’, keş’den yine bir sa’ olarak verirdik. Muâviye, Medîne’ye gelinceye kadar böylece vermeye devam ettik. Muâviye Medine’ye gelince bir konuşma yaptı, konuşmasında şu hususlar yer almıştı: “Ben Şam buğdayından iki müddün bir sa’ kuru hurmaya denk olduğu kanaatindeyim” dedi. İnsanlar da onun görüşüyle amel ettiler. Ebû Sa’îd dedi ki: “Ben önceden nasıl veriyorsam aynı şekilde vermeye devam ediyorum.” (Buhârî)
Ramazan’dan Sonra Şevvâl Ay’ı Orucu
Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, Ramazan bayramından sonra şevvâl ayında altı gün daha oruç tutmayı teşvik etmiştir. Bu da Müslümanlara verilen ikinci bir bayramdır.
Ebû Eyyûb el-Ensârî’den şöyle rivayet edildi: “Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem: ‘Her kim Ramazan orucunu tutar da sonra Şevval’den altı günü eklerse bu bütün sene oruçlu gibi olur’ buyurdu.” (Muslim)
Son olarak oruç hakkında bazı önemli fıkhi hükümleri aktaralım:
Oruç Hakkındaki Önemli Bazı Fıkhi Meseleler
Allah Rasûlü Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruçlu kimse oruçlu olduğunu unutup da yedi*ği ve içtiği zaman, orucunu (bozmayıp) tamamlasın! Çünkü o oruçluya ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir.” (Buhârî)
Bayram günlerinde oruç tutulmaz. Ebû Ubeyd şöyle dedi: Ben Ömer b. el-Hattâb’ın beraberinde bayram(namazın)da hazır bulundum. Ömer hutbede: “İşte bu iki bayram günleri; Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, bu bayram günlerinde oruç tutmaktan nehyetti: Biri oruçtan çıktığınız Ramazân bayramınızın günü oruç tutmanızdan nehyetti, diğer gün ise; onda kurbanlarınızdan yersiniz” dedi. (Buhârî)
Teşrik günlerinde de oruç tutulmaz.
Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Teşrik günleri yeyip içme günleridir.” (Muslim)
Muazetu’l-Adeviyye’den rivâyete göre, kadının birisi Âişe’ye: “Hayızlı kadın hayızdan temizlenince namazı kaza eder mi?” diye sordu. Âişe’de: “Sen harici denilen haruralı kimselerden misin?” Biz Rasûlullah zamanında hayız görüp temizlenince, Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem orucu kaza etmemizi namazları ise kaza etmemiz gerekmediğini bize emretti” (Nesâî).
Ramazan orucunu cima’ ederek bozan kimse, iki ay peş peşe oruç tutar. Bu keffâret, cima’ ile bozulan oruca özeldir. Başka şekilde bozulan oruçların kazaları, birer gündür. Ebû Hureyre’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Allah Rasûlüne bir adam geldi ve “Ey Allah’ın Rasûlü helak oldum” dedi. Rasûlullah, “Seni helak eden şey nedir?” buyurdu. Adam da, “Ramazan ayında oruçlu iken hanımıma yaklaştım” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: “Bir köleyi hürriyetine kavuşturabilir misin?” buyurdular. Adam, “Hayır” dedi. “Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?” buyurdular. Adam yine “Hayır” dedi. “Altmış fakiri sabah ve akşam doyurabilir misin?” deyince, adam yine “Hayır” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah “Otur bakalım” dedi. O da oturdu. Bu arada Allah Rasûlüne büyük bir kap dolusu hurma getirildi. Allah Rasûlü ise “Bu hurmaları al götür ve sadaka olarak dağıt” buyurdu. Adam, “Medîne’nin iki taşlığı arasında bizden fakiri yok ki” deyince Rasûlullah azı dişleri gözükünceye kadar güldü ve şöyle buyurdu: “O hurmaları al götür çoluk çocuğuna yedir.” (Tirmizî)
Oruçlunun, hanımını öpmesi orucuna zarar vermez. Âişe’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem, oruçlu iken hanımlarını öper ve onlarla sevişirdi. Çünkü o şehvetine en çok güvenen, hâkim olandı.” (Tirmizî)
Tercih edilen görüşe göre oruçlunun kan aldırması, onu halsiz düşürmediği sürece orucuna zarar vermez. Kan aldırmanın orucu bozacağı konusunda gelen rivayetin mensûh olduğu da söylenmiştir. Ancak iki hadisin arasını birleştirmek, nesih iddiasında bulunmaktan daha tercihe şayandır. İmam Şâfii şöyle dedi: Rasûlullah’in Sallallahu ‘aleyhi ve sellem “Oruçlu olduğu halde kan aldırdığı” ayrıca “Kan aldıran ve alan kimsenin de orucunun bozulduğu” konusunda hadisler bize kadar gelmiştir. Dolayısıyla bu iki hadisten hangisinin sabit olduğunu bilemiyorum. Fakat oruçlu kimsenin kan aldırmaması bana daha sevimli gelir. Yinede zaruri olur da oruçlu kan aldırırsa orucunun bozulacağını sanmıyorum.
Tirmîzî şöyle dedi: Şâfii’nin Bağdat’taki görüşü böyle idi. Fakat Mısır’da oruçlu kimsenin kan aldırabileceği yönüne meyletmiş, oruçlunun kan aldırmasında bir sakınca görmemiş bu konuda da Rasûlullah’in veda haccında ihramlı iken kan aldırdığını delil olarak göstermiştir.
Yolcu, oruç tutup tutmamak da serbesttir. Dilerse tutar, dilerse tutmaz. Ancak oruç tuttuğu zaman ona zarar vermemeli; onu halsiz düşürmemelidir. Avvâm b. Havşeb’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Mücahid’e yolculukta oruç tutmanın durumunu sormuştum, o da şöyle dedi: “Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem yolculukta bazen tutar bazen de iftar ederdi.” (Nesâî)
Ebu Said’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah Sallallahu ‘aleyhi ve sellem ile birlikte yolculuğa çıkardık. Bizden oruç tutanlar olduğu gibi oruç tutmayanlar da olurdu. Oruç tutanlar tutmayanları tutmayanlar da tutanları ayıplamazdı.” (Nesâî)
Câbir’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah, fetih yılı Ramazan ayında Mekke’ye doğru yola çıktı. Kendisi de ashabı da oruçlu idiler. Kur’’ül Gamim denilen yere geldiklerinde, Rasûlullah’a, oruç sebebiyle ashabının zahmet çektikleri haberi ulaştı. İkindiden sonra bir bardak su istedi ve içti. Müslümanlar, Rasûlullah’a bakıyorlardı, bazıları oruçlarını bozdu bazısı ise oruca devam ettiler. Bir kısım kimselerin oruçlu olduklarını duyunca: “Onlar asi oldular” buyurdu.” (Nesâî)
İstemeyerek kusmak, orucu bozmaz. Ancak isteyerek ve kendini zorlayarak kusmak, orucu bozar.
Son olarak şunu belirtelim ki Müslüman bir kimse, Müslüman kardeşine küs kalmamalıdır. Özellikle de Ramazan da. Ramazan da birbirlerine dua etmeli, bedeni ve mali yardımlarda bulunmalıdırlar. Müslüman, sıla-i rahim’i koparmamalıdır. Cihad beldelerinde cihad eden mücâhid kardeşlerine dua etmelidir. Cihad beldelerine infak göndermeli, özellikle de zekat verecek durumdaysa mücahidlere göndermelidir. Gece ibadet ettiğinde ve iftar etmeden onlara dua edip Allah’tan yardım dilemelidir. Ramazan ayı, müslümanın, unutmuş olduğu sorumluluklarını hatırladığı mübarek bir aydır. Hiç olmazsa Ramazan’da kardeşlerine öncelik vermeli ve onları, kendi nefsine tercih etmelidir.
Ne yazık ki Müslümanların çoğu, oruçlu olduklarında fakir Müslümanları ve cihad eden şanlı mücahidleri düşüneceklerine ve onlara yardım edeceklerine; sadece iftar da ne yemek yiyeceğini düşünür. Şunu mu yesem, bunu mu yesem demeye başlar. Şunu mu yedirsem, bunu mu yedirsem demez.
Velhasıl, Müslüman bencil değildir. Fakir, yaralı, hasta ve yoksul vs. kardeşlerini düşünmelidir. Kardeşliğin kıymetini sadece kendisi dar’a düştüğünde anlamamalıdır. Her zaman kardeşlerine yardıma koşmalı ve onları, sıkıntılarında yalnız bırakmamalıdır.
Bu yazının, Müslümanlara fayda vermesini Allah’tan diler ve ümit ederiz.
Son duamız, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsundur.
Adana Ensar Yayınevi